Kıbrıs Barış Harekatı tam 43 yıl önce 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirilmiştir. Yakın tarihimizin en büyük olaylarından biridir. Kıbrıs Barış Harekatına katılan askeri ve sivil bütün şehitlerimize rahmet diliyorum.
Kıbrıs adası, jeopolitik açıdan Akdeniz’de çok öneme haiz bir konumdadır. Türkiye’ye yakınlığı, İskenderun ve Mersin Körfezlerini kontrol etmesi, Akdeniz’in doğusundaki deniz ulaşımı, İsrail ve Suriye’nin liman ve sahillerinin güvenliği, Türk boğazları ve Süveyş Kanalı’nın emniyeti, Ortadoğu petrolleri ile petrol nakliyatı Kıbrıs adasının önemini artırmaktadır. Kıbrıs adası bu konumu ile; Doğu Akdeniz’de bir uçak gemisi, füzeler için bir rampa, Anadolu’yu güneyden istila için bir atlama taşıdır. Yunan adaları ile Ege bölgesi Anadolu’nun güneyinden de kuşatılmasını tamamlayabilecek önemli bir bölgedir. Türkiye’nin güvenliği için Kıbrıs yüksek bir değer ifade eder.
Kıbrıs’ın, stratejik önemini sadece geçmişin şartları içinde değil geleceğin hızla değişen şartları içinde gören büyük asker, en büyük komutan ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Antalya bölgesinde yapılan bir askeri tatbikatta subaylara; “Türkiye’nin yeniden işgal edildiğini ve Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?” sorusunu yöneltmiştir. Subayların görüş ve düşüncelerini dinleyen ATATÜRK, haritada Kıbrıs adasını işaret ederek: “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için mühimdir” demek suretiyle Kıbrıs’ın Türkiye için taşıdığı stratejik önemini ortaya koymuştur.
Kıbrıs jeopolitik önemi nedeni ile, tarih boyunca çeşitli kavimlerin istilasına uğramıştır. Kıbrıs, M.Ö. 1450 yılından itibaren; Mısırlılar, Hititler, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender (Ptoleme Egemenliği), Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar (Aslan Yürekli Richard), Venedikliler ve Osmanlılar idaresinde kalmıştır. 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Kıbrıs; 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde Osmanlıları destekleme karşılığında 1878’de İngiltere’ye geçici olarak bırakılmıştır. İngiltere, I. Dünya Savaşı’nın başında, Kıbrıs’ı bir oldu bittiğe getirerek ilhak ettiğini açıklamıştır.
Kıbrıs’ın fethi esnasında Osmanlı 50.000 kişilik asker kaybına uğramıştır. Fakat buna rağmen ada dışarıdan yapılan türk göçleri ile kısa sürede gelimiş ve nüfusunu arttırmıştır. Osmanlı yönetimi, Venediklilerin elindeki mülkü Rum Ortodoks Kilisesi’ne aktardı. Kiliseye geniş yetkiler verdi. Böylece Rum kilisesine ve toplumuna güç geldi. Bu güç giderek, Türkiye’den gelip yerleşen Türklere karşı kullanılacaktı.
1878’de Rusya karşısında zor durumda kalan Osmanlı, Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak İngiltere’ye verdi. Zira “Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olan Rus kuvvetlerinden, İngiltere Hükûmeti çıkarları açısından tedirgin olmuştur. Rusların Anadolu içlerine doğudan da saldırması ihtimalini gündeme getiren İngiltere; Kars, Ardahan ve Batum’u işgal eden Rusların, Anadolu’daki gayrimüslimleri ve Suriye-Irak bölgesindeki ahaliyi Osmanlı Devletine karşı kışkırtabileceğini belirtmiştir. Böyle bir durumun Osmanlı Devleti’nin sonu olacağını İngiltere Hükûmeti Osmanlı Devletine tebliğle bildirmiştir. Bu durum karşısında çözümün Türk-İngiliz ittifakı olduğunu belirten İngilizler, bunun karşılığında Osmanlı Hükûmetinden iki talepte bulunmuştur. İngilizlerin birinci talebi Asya’da bulunan Hıristiyan ve sair tebaanın hâlini ıslah için Osmanlının teminat vermesidir. İkinci talep ise, İngiltere’nin Rusları işgal ettikleri yerlerden çıkarmak ve Osmanlı topraklarını tecavüzden korumak taahhüdünü yerine getirebilmesi amacıyla İngiltere’ye, Suriye veya Anadolu sahillerine yakın bir yerin verilmesidir. İngiltere bu yerin Kıbrıs adası olduğunu Osmanlı Hükûmetine verdiği tebliğde belirtmiştir. Tebliğde; Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine ait olacağını, vermekte olduğu vergiyi Osmanlı Hazinesine ödemeye devam edeceği, sadece askerî ve stratejik mülahazalarla İngiltere tarafından kullanılacağı belirtilmiştir. Rusların işgal ettikleri yerlerden çekildikleri vakit İngiltere’nin de Kıbrıs’tan çekileceği taahhüt edilmiştir.
Ancak durum Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına girmesiyle değişti. Savaşın başlamasını müteakip 5 Kasım 1914 günü, İngiltere Bakanlar Kurulu, hem Osmanlı Devletine resmen savaş ilânı hem de Kıbrıs’ı ilhak kararı almıştır. Kıbrıs adası resmen 1924’de Türkiye’nin kuruluş anlaşmaları olan Lozan antlaşmasında Büyük Britanya toprağı olmuştur. Türkiye o günün şartları gereği Kıbrıs adasının üstündeki İngiliz egemenliğini resmen kabul edip altına imza atmıştır. 1950’lerin sonlarında bağımsızlık hareketi başladı ve uluslararası anlaşmalara dayanan bir Türk-Rum Ortak Devleti kuruldu. Fakat Rum Kesimi böyle bir Ortak Devlet’e razı olmadı. Kıbrıs’ın tüm yönetimine kendileri el koyma yoluna gittiler; uluslararası anlaşmaları çiğneyerek, Türklere karşı saldırılarda bulunarak, Rumlar 1963 yılında Ortak Devlet’i yıktı.
Bu antlaşmalar tarafların karşılıklı olarak görüşmeleri sonucunda uzlaşmaları ile imzalanmış olmasına karşılık, Kıbrıs Rum tarafı daha sonra antlaşmaları zorunluluktan imzaladıklarını ve antlaşmaların bütün şartlarına uymak zorunda olmadıklarını iddia ederek sözlerine güvenilmesinin ne kadar güç olduğunu göstermişlerdir.
Zürih ve Londra Antlaşmaları ile tanımlanan ve kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, anayasına göre iki etnik kesimin eşitliğini kabul eder ve neredeyse konfederal bir yapıyı tanımlar. Kıbrıslı Rumların amacı ise Girit örneğinde olduğu gibi adayı Yunanistan’a bağlı hale getirmek olduğu için özgür iradeleri ile imzaladıkları Antlaşmaları tartışılır hale getirmekten çekinmemişler ve adanın iki ayrı devlet haline gelmesine yol açan olaylar zincirini başlatarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1964 yılında fiili olarak sona ermesine neden olmuşlardır.
MSP-CHP koalisyonu günler geçtikçe birbiriyle zıtlaşıyordu. Fakat Temmuz ayına gelindiğinde bu zıtlaşmaları rafa kaldıracak bir olay oldu. Yunanistan desteği ile Rumlar, Kıbrıs’ta III.Makarios’u devirmişlerdi. Böylece enosis, yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılmasının ilk adımları atılmıştı. Başbakan Bülent Ecevit, ada da durumların kötüye gitmesi ve Türklere karşı yapılan soykırım üzerine, derhal konuyu görüşmek için İngiltere’ye gitti. Ecevit’in talimatıyla Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, çoktan Milli Güvenlik Kurulunu toplamıştı ve yapılacak harekatın detayları görüşülüyordu. Erbakan’ın planı, adanın tamamını ele geçirdikten sonra, masada toprakların bir kısmından Kıbrıs Türk Devleti’nin tanınması karşılığı verilmesiydi.
Bu karar, İngiltere ve Yunanistan Büyükelçilerine bildirildiği gibi Ankara’da bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Sisco’ya da iletildi. Pakistan, Afganistan ve Iran Türkiye’ye yardım sözü verdi. Libya Devlet Başkanı Kaddafi ihtiyaç duyulan tüm askeri mühimmatların kullanılabileceğini bildirdi. Bunun yanında Suudi Arabistan da 1,5 milyar dolarlık petrol ile 1 milyar dolar nakit para hibe etmiştir.
O gece başta Bülent Ecevit olmak üzere, devlet görevlilerinden çoğu sabaha kadar uyuyamamıştı. Çünkü askerlerimizden haber alınamıyordu. Gün doğumuyla herkes derin bir nefes aldı. Sabahın ilk saatlerinde gökyüzünde Türk jetleri görünmüştü, askerlerimiz gece boyu başarıyla direnmişlerdi. Hava, deniz ve karadan gerçekleştirilen müşterek harekat sonucu Rumlar kısa sürede bastırılmıştı. Fakat çevreye dağılan Rum çeteleri, bu sefer Türk köylerine daha sert tacizlerde bulunmaya başlamıştı. Harekat devam etmeliydi.
Görüldüğü gibi Beşparmak Dağları dümdüz Kıbrıs (Meserya) ovasında sarp ve duvar gibi tek dik engeldir. Dağdan, Girne sahili uçaktan görünüyormuş izlenimi verir. Bu doğal engeller üzerinde kurulu Rum mevzileri ve beton korunakları ağır ateş altında 24 saatte ele geçmiştir. Batılı askeri uzmanlar mevcut mevzilerin mükemmel tahkimatı nedeniyle 6 aydan önce düşmeyeceği raporunu vermişlerdir. 2 Ağustos 1974 günü yapılan Lapta muharebelerinde düşmanı yan ve gerisinden vurmak için görevlendirilen özel kuvvette görevli olan bu tank; sarp araziyi aşarak görevini yerine getirmiş ancak düşman ateşi ile ağır hasara uğrayarak yanmış ve burada kalmıştır. Birliğin komutanı, tankın sürücüsü kahraman askere:
-Evladım bu tankı buraya nasıl çıkardın? diye sorar;
-Komutanım, o anda gözlerimin önünde engelsiz dümdüz bir yol göründü, Rumlar kaçıyor.Ateş ede ede buraya çıktım!
Komutan Mehmetçik’e emreder. – Tankı indir!
Er cevap verir; – O yolu(O günkü şartlar) görmeden nasıl indirebilirim komutanım?!
Ve o tank halâ o dağın zirvesinde durmaktadır.
Ayşe, Turan Güneş’in kızının ismiydi, II. Harekatın parolası olarak bu cümle seçilmişti. Harekat kısa sürede başarıya ulaştı. Adanın %35’i ele geçirilmiş ve bölgede yaşayan Türk halkı güvene kavuşturulmuştu. Bu zafer sonucunda Türkiye bir daha örneği görülmeyecek bir biçimde birbirine kenetlendi. Farklı eğitimden, farklı siyasi görüşten ve farklı hayat bakışına sahip insanların hepsi bir aradaydı. Fakat bu mutluluk uzun sürmeyecekti, batı ülkeleri bu harekatın sonucundan hiç de memnun değillerdi. Ülkeye dönen Başbakan Bülent Ecevit, MSP kanadına ateşkesi kabul etmemeleri halinde hükümetin bozulacağını ifade eder. Bu ateşkes ile Erbakan’ın planı da hayata geçemez. Harekât neticesinde Mağosa’dan Lefke’ye Türk tarafının sınırları da çizilmiş olur. Daha Kıbrıs Harekatı gerçekleşmeden evvel, temmuz ayının başında haşhaş ekimi serbest bırakıldığı için ABD, Türkiye’ye ambargo uygulama kararı almıştı. Üstüne bir de batının istemediği Kıbrıs Barış Harekatı eklenmişti. Türkiye artık ekonomik bunalımlarla sürecek bir dönemin içerisine girmişti. Sonuç olarak Amerika’nın sıkıştırmaları etkili olmuştu.
Bu savaşta; 415’i Kara, 65’i Deniz, 5’i Hava ve 13’ü Jandarma olmak üzere 498 Türk askeri şehit olmuş, 1200’de yaralanmıştır. 70 Kıbrıslı Mücahit ve 270 Kıbrıs Türk’ü şehit olmuş, 1000 Kıbrıslı Türk de yaralanmıştır. BM. Barış Gücü askerleri de kayıp vermişti: 3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştı.
Türkiye bu harekatı ile kendi güvenliğini ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehlikeye atacak girişimlere hiçbir zaman seyirci kalmayacağını dünyaya fiilen kanıtlamış oluyordu. 13 Şubat 1975 de Kıbrıs Türk Federe Devlet’i, 15 Kasım 1983 de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildi.Kıbrıs Barış Harekatı sonucunda, adada yaşayan Türk unsurları diğer ülkeler tarafından tanınmıştı. Günümüzdeki sınırlar çizildi ve 1975 yılında Rauf Denktaş, K.K.T.C’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Denktaş 2005 yılına kadar art arda görevine tekrar seçildi. 2005 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ise aday olmadı. 13 Ocak 2012’de 88 yaşında hayata veda etti.